Denizcilik ve Kabotaj Bayramı Kutlu Olsun

0 yorum
    19 Nisan 1926 tarih ve 815 sayılı “Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Karasuları Dahilinde İcrayı Sanat ve Ticaret Hakkındaki Kanun’’ ile Türk kıyılarında kabotaj hakkı tamamen Türk vatandaşlarına ve firmalarına verildi. 1 Temmuz 1926 gününden itibaren yürürlüğe girdi. Aynı gün Denizcilik ve Kabotaj Bayramı olarak Türk ulusuna armağan edildi.

 “Kabotaj kanunu” aslında “egemenlik” kavramının denizler üzerinde vücut bulmuş halidir. Bu süreç 24 Temmuz 1923’te Lozan’da kapitülasyonların kaldırılması ile başlamış, 1 Temmuz 1926’da Kabotaj Kanununun yürürlüğe girmesi ile de başka bir noktaya, denizlerimiz üzerinde egemenliğimizin tamamı ile tesis edilmesi noktasına evrilmiştir. Kabotaj kanununu, Lozan’da alınan kararların devamı ve de Mavi Vatan” kavramının oluşması sürecinde  yeni Türk devletinin attığı  ilk adım olarak da kabul edebiliriz.
  Bu kanun ile akarsularda, göllerde, Marmara denizi ile boğazlarda, bütün kara sularında ve bunlar içinde kalan körfez, liman, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürekle hareket eden araçları bulundurma; bunlarla mal ve yolcu taşıma hakkı Türk vatandaşlarına verilmiştir.  Limanlarımız arasında yük ve yolcu taşıyan tüm gemilerin kendi bayrağını taşıyan ve kendi vatandaşları ile donatılan gemiler olmasına ve yer hizmetleri ile limanlarda da tamamen kendi vatandaşlarımızın çalışabileceğine hükmedilmesi tarihi bir adımdır.
   Bugün 1 Temmuz günü birçok ilimizde “yağlı direğe tırmanma” yarışı ile hatırlanan bu bayramın milli ekonomiye olan katkısı ve deniz vizyonu, bir yarışmanın çok ötesinde önem arz etmektedir.  Kabotaj kanunu Türk milletinin deniz ekonomisi üzerinden finans elde edebilmesinin önünü açması ve bu sayede denizci millet olma yolunda atılan ilk adım olması açısından tarihi öneme haizdir.
    Lozan öncesi dönemde 10 devlete tanınan kapitülasyonlar aslında Türk Milletinin deniz alaka ve menfaatlerini fark etmesinin ve denizler üzerinden ekonomik değer üretmesinin önündeki en büyük engel idi. Bu kapsamda Lozan’da kaldırılan kapitülasyonlar, halkımızın deniz taşımacılığı, liman işletmeciliği, deniz sigortacılığı, brokerlik gibi alanlarda faaliyet göstermesinin ve denizcilik sermayesinin oluşması sürecinde bir dönüm noktası idi. Çünkü Lozan öncesinde bu alanlar gayri Müslümlere ve yabancı sermayeye bırakılmış alanlar idi. Bu deniz körlüğü, oturduğu coğrafyanın denizler ile iç içe bir yarım ada devleti olduğunun farkında olmayan, denizcilik politikaları anlamında birikim sahibi olmayan bir yönetim aklının ülkeyi getirdiği nokta idi.
   İtalyan Amirali Fioravano kapitülasyonlar için şunları söylemişti: ‘Türkler hiçbir zaman denizlere sahip çıkmak istemediler, tam tersi yabancılara bol bol deniz ticareti imtiyazı vermekten başka, kendi mallarını da çok büyük navlunlar vererek onlara taşıttılar. Bu yüzden de İmparatorluklarını kaybettiler.’
    Atatürk’ün bu bilinç ile yarattığı deniz vizyonu ve politikaları bu anlamda bir makus talihin kırılma sürecidir. Lozan ile başlayan süreç önce kabotaj kanunu, ardından donanmadaki yenilenmeler, daha sonra Montrö gibi dev politik kazançlar ile yönünü denizlere çeviren bir ülkenin ilk adımları olmuştur. Bugün kabotaj kanununa sahip çıkacağız ancak onun da çok ötesinde bir denizcilik vizyonu ile hareket ederek, denizlerin verdiği mücadele ruhunu halkımıza aşılamamız, milletimize denizlerimiz üzerinden geçimini sağlayabileceği alanları yaratabilmemiz gerekmektedir.

   Alıntı.


Devamını Oku.. »

Tekne Barışı

0 yorum




  2018 sezonunu ‘’Tekne Barışı Çıksa ‘’ başlığıyla yaptığım paylaşımla kapatmıştım. Hani derler ya hayaldi gerçek oldu. 30.6.2009 dan önce iktisap (sahip olunan) edilen teknelerin bağlama kütüğüne kaydı için 31. 12.2019 a kadar yeni bir imkan sağlanmış bulunmaktadır.

   Belirtilen tarihten önce sahibi olunan teknelerin bağlama kütüğüne kaydı için iki yol bulunmaktadır. Liman başkanlıklarından alınabilecek veya burada paylaştığım dilekçe formlarının biri ile 31.12. 2019 tarihine kadar bulunduğunuz yerin Liman başkanlığına müracaat etmek gerekli. Ancak yoğunluk ihtimaline karşı son güne bırakmak yerine bir an önce başvurmakta fayda var.

Sahiplik belgesi denilen bu belgeleri düzenlemek ve yerel makamlara onaylatmak için iki yolumuz var. Bu iki yoldan birini seçebilirsiniz.

Bunlardan birisi Muhtarlık onayı: Muhtar ve iki aza tarafından onaylanarak hazırlanan bir belge.


İkincisi:İkamet edilen yerin Valilik/Kaymakamlık, Su ürünleri kooperatifleri, Deniz Ticaret Odaları, Denizcilik dernek ve Federasyonları gibi kurumların onayladığı sahiplik belgesi


 Tercihinize göre size en kolay gelen yoldan hazırlanacak sahiplik belgesini en geç 31.12.2019 tarihine kadar Liman başkanlığına vermektir. 

   Bu formları doldururken üzerinde kazıntı silinti olmaması gerekiyor. Daha sonra teknenin karada ölçümü sonunda Liman başkanlığı tarından Bağlama kütüğü ruhsatnamesi hazırlanacak. Bence muhtarlık onayı daha kolay gibi görünüyor. Tabiî ki bulunduğunuz yerin olanaklarına göre en uygun kararı  siz vereceksiniz.

   Liman başkanlığına teknenin belirlenen değeri üzerinden bir harç veya vergi ödenecek mi? Soruma bize bu konuda gelmiş bir bilgi yok yanıtını aldım. Daha önceki uygulamadan tek fark kaydedilen teknenin beş yıl müddetle satılamayacağı.
İleride edinebileceğim bilgileri de burada paylaşıyor olacağım. Hayırlı olsun.


Devamını Oku.. »

Tekne Barışı Yasası Çıksa

1 yorum
    Devlet vatandaşıyla hemen her konuda barışmaya devam ediyor. Genel olarak olumlu bir yaklaşım. Vergi Barışı, İmar barışı, Yurt dışındaki varlıkları Türkiye ye getirme barışı ve şu an adını hatırlayamadığım  birçok barış yasası yapıldı.
   Bilindiği üzre 2.5 metreden büyük tüm teknelerin (sportif amaçlı olmak vs gibi bazı istisnalar hariç) bağlama kütüğüne kaydı olması gerekmektedir.
   2012 yılında kayıt dışı tekneleri bağlama kütüğüne kaydetmekle ilgili bir kolaylık yapılmış olmasına rağmen, hemen tüm sahil yerleşim yerlerimizde boyu 2,5 metre ve biraz daha büyük olan on binlerce küçük tekne değişik nedenlerle kayıt altına alınmamıştır. Bu tekneler adeta çürümeye terk edilerek ya kumsala çekilmiş, ya da kanunen yasak olmasına rağmen sahipleri tarafından kaçak olarak kullanılmaya devam ediliyor.
   İki veya üç yıl evvel tüm liman başkanlıkları tespit edebildikleri kayıtsız tekneleri bakanlığa bildirmişler, hatta kendilerine gidildiğinde tekne sahiplerinden liman başkanlığına hitaben dilekçe bile almışlardı. Ancak aradan geçen zamanda bu konuda bir gelişme olmamıştır.
  Hemen her konuda vatandaşına kolaylıklar getirmek için barış yasaları çıkaran devlet bu konuya da el atsa, hazineye bir gelir sağlanacağı gibi, çürümeye terk edilen tekneler denize kavuşur ve yasa dışı kullanılan tekneler de  yasal olarak kullanılmaya devam ederler.
  Bu konuda beni uyaran Av.Erhan Pekçe dostumdan konuyla ilgili hukuki bilgilendirme husunda yardım etme sözünü aldım. 
  Konuyla ilgili bazı çalışmalar yaptıklarını zannettiğim, özellikle Amatör Denizci Derneklerinin konuyu siyasi platformlara taşıyacaklarına inanıyorum.
  Değerli Amatör Denizciler, bu konuya yorum yaparak fikrinizi belirtmenizi ve mümkün olduğunca paylaşarak destek vermenizi rica ediyorum.
 Saygı ve Sevgilerimle

Devamını Oku.. »

Büyük Sınav

0 yorum
    Genel görüş teknede yaşamanın kadınlar için zor olduğu yönündedir. Bu görüşü boşa çıkaran birçok kadın denizcimiz olmasına rağmen yengelerin tekneye gelmesi, özellikle teknede uzun süre geçirmeleri hakkındaki zorluklar hep konuşulmaktadır. Eşim Devekuşu ndaki imkansızlıkları bilmesine rağmen gelmesi benim için çok olumlu bir gelişmeydi.
    Önceden kendisine belirttiğim gibi kıyıdan tekneye paçalarımızı sıvayarak, tabi ki biraz da ıslanarak geçtik. Devekuşu nda en büyük sıkıntı tuvalet sorunuydu. Bir kimyasal tuvaletimiz olmasına rağmen, sabit tuvalet gibi kullanışlı değildi. Mutfak olmaması nedeniyle yemeklerimizi kağıt tabaklarda yiyor ve yıkama derdi olmadan çöp torbasına atıyorduk.
   Geceyi Karacasöğütte geçirdikten sonra, sabah erkenden denize çıktık. Kıyı kıyı giderek, belki bundan sonra hiçbir zaman giremeyeceğimiz Değirmenbükü ne Okluk koyuna gittik. Geceyi de karşısındaki İngiliz limanında geçirdik.




   Ertesi gün Kargılı koyuna (löngöz) e giderek iyice dibe 2 metreye demir atarak geceledikten sonra dönüşte Çanak koyuna uğrayıp ilk gezimizi tamamlayarak Karacasöğüt e geri döndük.
  Karacasöğütte mahalleli; Baray, Uniqe,Vapur  teknelerine misafir ettiler. Tabi ki teknelerarası geçişler onların botlarıyla yapıldı. Benim bot sadece denize düşmeye yarıyordu. Mahalleli ile sohbetlerde Devekuşuna acilen bir tuvalet alınarak, pis su deposu yapılması, ayrıca küçük bir mutfak ilave edilmesi kararlaştırıldı. Bence ilk yapılması gereken tuvalet. Şimdi, en küçüğünden,az sıçılmış bir ikinci el manuel tuvalet arayışı içindeyim.
   Moladan sonra biraz daha uzunca bir gezi yapmak düşüncesiyle tekrar çıktığımızda önce Tuzla koyuna giderek tüm koyu dolaştık ve fenerin arkasında demirleyerek geceledik. Sabah Akbük e gitmek için erkenden hareket ettik. Akbük e girerken gördüğümüz atık manzarası midemizi bulandırsa da içeriye girerek çadır ve karavan kampı olarak kullanılan burnun yanındaki küçük koyda demirledik. Kıyıda köpük köpük bir malzeme vardı. Bunun tepedeki Wc/ duş olarak kullanıldığını tahmin ettiğim tesisten geceleri boşaltılan bir malzemeden ya da girişte gördüğümüz atıkların buraya kadar sürüklenmesinden olabileceğini tahmin ettim. O gün Akbük Bokbük gibiydi. Demir alarak Sedir adasına devam ettim.




   İkinci turun ikinci gecesini Sedir adasında geçirdikten sonra, Akyaka ya gitmek üzere hareket ettik. Gökova nın Kuzey kıyısını takip ederek Akyaka ya vardığımızda öğlen olmuştu. Mendireğin üzerne bordolamış balıkçı teknesine aborda olarak karaya çıktık. Çöplerimizi Belediye konteyner ına bırakarak alışverişimizi tamamladık. Buz en önemli ihtiyaçtı.





  Sabah sedir adasındaki balıkçıdan satın aldığımız balıklara kendi tuttuğumuz birkaç sarpayı da ilave ederek güzel bir akşam yemeği yedik.
    Dönüş yolumuzda  Gökovanın güney kıyısını takip ederek Çamlı ya uğradıktan sonra Sedir adasının arasından, Boncuk koyu ve Karacasöğüt e geri döndüğümüzde Devekuşu Tuvalet eksiğine rağmen sınavı geçmişti.
   2018 sezonu böylece tamamlanmış oldu. Eğer hala yaşıyor olursam 2019 da Devekuşu na  wc ilave  ederek  devam. Nereye? Ben de bilmiyorum. gönlümden Hisarönü ve bozburun geçiyor. Gerisi kısmet...


Devamını Oku.. »

Karacasöğüt Günleri-2

0 yorum
  Bayramdan sonra yeni botumu da alarak Fethiye den Karacasöğüte döndüm. Kutusunun üzerinde 3 kişiyi taşıyacak iması olan botla neler yaşayacağımın  merakı içindeydim. Feridun kıyıda beni görünce ''eşyaların da var botla alayım mı'' diye sordu. Yeni botumun kutusunu göstererek ''Yeni bot aldım, onunla deneyeceğim'' diye yanıtladım. Botumu şişirdim.Ne olur ne olmaz diyerek önce eşyalarımı içine koydum ve kendim yüzerek tekneye bıraktım.



  Ardından yeni botuma muzaffer bir edayla bindim. Ayağımın altından kaymasına rağmen içine oturabilmiştim. Devekuşunun bağlı olduğu yerden Teoman ın Sudünyası na doğru  botla atlantik geçen denizci edasıyla ilerledim. Fena değildi sanki ancak, botun plastik zeminin den kıçım suya giriyor gibiydi. Geri döndüm Devekuşuna çıkmak için ayağa kalktığımda tekneye çıkmak yerine gene suyun içindeydim. Bunu gören Feridun altına bir kontraplak kestirelim diye önerdi. Karacasöğütün tek marangozu ve aynı zamanda jokeri olduğunu söylediği Müjdatın atölyesine giderek taban ölçüsüne göre bir kontraplak kestirerek botun içine yerleştirdik.
  İlk denememde kendimi daha rahat hissettim ama tekneye çıkış hiçte kolay olmamıştı. Botun hafifliği ve benim sol dizimin bükülmemesinden kaynaklanan sıkıntıydı. Bu arada ''Feridun bana ''senin Hatay a kadar gitme işin ne oldu? Vaz mı geçtin yoksa?'' diye sordu.'' Vaz geçmedim gideceğim'' diye yanıtladım. ''Buraya gelen bir daha buradan ayrılıp bir yere gitmez de onun için sordum.'' diyerek bu sene oradan ayrılmayacağımı benden önce anlamıştı.
  Bir aydır ıvır zıvır işlerle uğraşıyordum. Geldiğimden beri daha bir yere çıkmamıştım. Çin mahallesinde hemen herkesin metteiği Çanak koyuna gitmeye karar verdim.sabah erkenden ayrılarak kıyı kıyı batıya Çanak koyuna doğru ilerledim. Çanak koyu Gökova daki sayısız güzel koylardan biri.
  Koyda demirleyerek, yemyeşil çam ağaçlarıyla kaplı ormanı ve ağaçların suya yansımasını seyrederek oturdum. Güneş döndükçe bir yana baktığımda ağaçları yeşil diğer tarafa baktığımda güneşin etkisiyle sarı görüyordum.



  Öğlenden sonra koyun girişindeki boğazdan, puslanmış kıran dağı ve önündeki denizde oluşan kuzucukların batıya doğru koşuşunu görüyordum. Sol tarafımda eski balık iskelesinin yıkıntıları, arkamda sanki deniz birden çökmüş te düşmemek için kollarını uzatmış gibi duran çam ağaçlarının  dibindeki kayalara vuran suyun çıkardığı sesi görüyordum.Güneş,Çam ağaçlarının iğne yapraklarına takılıp patlayarak hızla ormanın içinde yok oldu.




  Sabah  Karacasöğüte döndüm ve yerime bağlandım. Haldun Ağabey in hediyesi olan ve başaltına koyduğumuz motor tüm yatacak yerimi kaplamıştı. Hazır araba da burada iken, baharda servisinde bakım yaptırdıktan sonra Hidea ile yer değiştirmek düşüncesiyle motoru  Fethiye ye götürmek üzere Feridun ile beraber arabaya taşıdık.
  Eşim benim beş yıldır süren Devekuşu ile gezilerim esnasında; ilk Heybeli ada da gelmiş ve Pendiğe geçerken yaşadığımız yoğun sis nedeniyle ben de o da sıkıntılı anlar geçirmiştik. İkinci kez Mürefteden Avşa ya giderken gelmiş, orada da Marmara ve Ekinlik adası arasında yaşadığımız hava koşulları nedeniyle kendimizi Yiğitler Balıkçı Barınağına zar zor atabilmiş ve orada bir hafta mahsur kalmıştık.
  Devekuşu Gökovada iken birkaç koy gezerek  birlikte kısa da olsa tatil yapmak istiyordum. Bu sayede geçmiş kötü tecrübeleri unutturup, bundan sonra en azından bazı güzergahları beraberce kat edebiliriz ümidindeyim. Devekuşu nın imkanları hemen hemen hiç yok gibi. Gerçi bir kimyasak tuvaletim var ama pratikte kullanımı pek kolay değil.
  Buraya geldiğimden beri başta Feridun, Hüküm ve diğer tüm dostlarım bunun gerçekleşmesi için en küçüğünden manuel bir tuvalet ve lavabo eklememin şart olduğunu adeta kafama çakıyorlardı. Hatta Hakan Hilmi Kavaklıoğlu İzmire döndükten sonra bu konuda telefon ederek sen ölçüsünü al ben buradan malzemeyi uygun fiyata temin ederim dedi. Hükümsür Canarslan ve Feridun Kavaklı malzeme temini ve montajı konusunda yardımcı olacaklarını, bu şekilde bu tekneye hiçbir kadının gelmeyeceğini defalarca kafama vurarak anlattılar.
  Tuvalet ve mutfak yapmama sebebim Mavi kart sıkıntısı ve gövdeye delik açmama fobim di. Kağıt tabak çanak kullanıyor ve bunları yıkamadan çöpe atıyor, gezilerimde hemen her gün bir yere uğradığım için de tuvalet yönünden ben pek sıkıntı çekmiyordum. Bundan sonra belki tekneyi de delecek tuvaleti de alacağım.
   Motorun bakımı için Marmaristeki servisine uğrayarak yapılmasını düşündüğüm işleri söyledim. Acil olmadığı için en uygun zaman Şubat ayı olur o zaman daha rahat oluyoruz. İstenilen eklemelerin bir kısmını gerekirse burada tornacıda da yaptırırız, şimdi bıraksan motoru koyacak yerimiz bile yok, çok yoğunuz dediler. Ben de motoru Fethiyede ki eve götürerek askıya aldım.
   Bayram bitmiş çocuklar işlerine evlerine dönmüştü. Eşimle beraber Gökovanın en azından bazı koylarını gezmek üzere malzeme ve nevalemizi alarak Karacasöğüte geldik. Büyük sınav başlamak üzereydi.
 

Devamını Oku.. »

Karacasöğüt Günleri -1

0 yorum

  Devekuşu na bağlanacak yer tamamdı ancak, tekneden karaya çıkmak için bir bota ihtiyacım oluşmuştu. Bağlandığım yerdeki su yaklaşık bir metre civarı olduğundan kıyıya yüzerek çıkıp alışveriş yapıp tekrar yüzerek Devekuşu na dönüyordum.
  Öğlenden sonra Mihael Ağabey botla gelerek beni aldı ve teknesinde öğle yemeğine gittik. Aksam üzeri Haldun ağabey yanıma  botun önünde bir  9,9 Honda motor yatıyordu. Karacasöğüte gelmeden bana bir sürprizi olduğunu söylemişti. Sürpriz hediye motormuş. Yeni teknesini İstanbul dan getirirken ne olur ne olmaz, makinaya birşey olursa idare etsin diye alıp hiç kullanmadığı motoru Devekuşu 2 ye hediye etti. Motoru beraberce başaltına koyduk.



   Bir ay sonra kurban bayramı idi. Çoluk çocuk ailemin Fethiye ye gelme planı vardı, Benim de bu sene en fazla Knidos u döndükten sonra gidebileceğimi kestirdiğim yer Göcek veya Fethiye idi. İstanbula giderek bayram öncesi araba ile hep beraber Fethiye ye gelir isek ve araba da buralarda kalırsa kışı bazen teknede bazen de Fethiye deki evde geçiririm diye düşünüyordum.
  İlaçlarımı yazdırmak için Marmarise gittiğimde eczanenin karşısındaki markette küçük bir çocuk botu gördüm.. Ellerinde iki tane kaldığından mıdır bilemem 70 tl ye o botu aldım. Tekneden karaya çıkarken ıslanmak neyse de, alışveriş sonrası malzemeleri en azından içine koyarak ıslatmadan tekneye getirebilecektim.



   Botu kıyıda şişirerek aldığım malzemeleri içine koyarak Devekuşu na getirdim. içine binip karaya çıkmayı denedim. bir iki düşme tehlikesi yaşadıktan sonra tekneye yanaşarak hep dışarda sarkan sarkan usturmaçalara tutunarak çıkmaya çalıştım. Nafile, çıkamıyordum. Ben ayağa kalkınca bot kendine göre bir yerlere kaymaya başlıyordu. Merdivenle motorun arasına giderek sıkıştı. O sırada nasıl olduysa tekneye çıkmayı başardım. Botu ipinden çekerek havuzluğa almaya çalışırken indiğini gördüm. Merdivene sıkışma sırasında patlamıştı.
   İçindeki yama parçasıyla yapıştırarak kurumasını bekledim. Tekrar şişirdim. Suya bırakarak içine adımımı attım. Bot bir yana gitmiş ve ben sudaydım. Çocukların kaydırağa merdivenden çıkarak aşağı kaydıkları gibi, yüzerek merdivenden çıkıyor bota binmeye çalışıyordum ama bota bir türlü binemeyerek suya kayıyordum. Bir keresinde içine oturmayı başardım ama tekneye binmek için ayağa kalkma hamlesini yaparken tekrar suya düştüm. Bu cebelleşme sırasında botun yaması çıkarak tekrar hava kaçırmaya başlamıştı. Bu böyle olmayacaktı. Ben kıyıya yüzerek çıkmaya devam edip botu sadece eşya ve çöp taşımada arkamdan çekeceğim römork gibi kullanacaktım.
   Ağustos ayının ilk haftası otobüsle İstanbul a giderek bir hafta kaldım. Oradan biraz daha büyükçe kutusunda 3 kişinin binebileceğini ima eden fotografları olan yeni bir bot ta alarak bayramdan önce aile efradıyla birlikte Fethiye ye geldik.
 
 

Devamını Oku.. »

Karacasöğüt e Varış

0 yorum
  Karacasöğüt e Varış
 Erken saatte Okluk koyundan demir alarak Karacasöğüte gitmek üzere yola çıktım. Denizkızı heykelinin yanından geçerek Kara ada ile Sazan koyu arasından Gökova ya çıktım. Gökova beni daha erken olmasına rağmen kaba dalgalarıyla karşıladı.Andızlı burnuna kadar arkadan gelen dalgalarla aslında hız da kazanmış oldum. Karşımda Karaca adasını, sancağımda yemyeşil çam ormanlarının neredeyse denize ulaşan kollarını seyrederek Karaca koyuna girdim.



  Karşıdaki lokantanın önündeki  iskelenin yakınına kadar giderek  4 metreye demir attım. Saat daha 9 bile olmamıştı. Planımda geçici bir yer bularak burada üç beş gün kalmak ve daha sonra Gökova nın güney kıyısını takip ederek Knidos ve Datça ya ulaşmak vardı. Datça daki dostlara orada bağlanabileceğim bir yer olmadığını sormuş, hatta bir ara barınağa giderek araştırmalarını ve diğer önemli konu olan fiyat konusunu konuşmalarını rica etmiştim.
  Demir attıktan sonra, kendime bir sabah kahvesi yaparak havuzluğa geçtim. Bu arada da hemen her yerde yaptığım gibi koya girerken çektiğim fotoğrafları sanal ortamda paylaştım. Aradan birkaç dakika geçmeden yelken kulubünün hizasından küçük bir sandalın çıkarak üzerime doğru geldiğini farkettim. Aklıman acaba yanlış bir yere demir attım da buradan gitmem için uyarmaya mı geliyorlar diye geçti. Tekne nin içindeki kişi el sallayarak hoş geldin dedi ve  yanıma yanaştı. Mihael Bayarbağcıoğlu. Mihael ağabey ile sanal ortamda yol boyunca  yazışıyorduk. Tanışmak burada kısmetmiş.



   Devekuşu nu demirde bırakarak sandalla Mihael ağabey in kendi yaptığı ve yelken kulubünde bağlı olan teknesine geçtik. Eşi Hanımefendi sabah kahvaltısı bile hazırlamıştı. Daha sonra, yelken kulubünün tesislerini gezmeye çıktık. Büyük Usta Sadun Boro nun heykeli önünde fotoğraf çektikten  sonra kulubün idari binasına giderek bağlanma fiyatı sorduk. Fiyat uçmuyordu ama bana göre pahalı sayılırdı.



  Kısa gezintimizin ardından Haldun Ağabeyin teknesi Rüzgar Baba ya geçtik. Haldun Ağabey (Haldun Sevel) yola çıktığımdan bu yana her gün hava durumu hakkında , nereden nasıl geçmemin ve hangi koyda kalmamın rahat olacağı konusunda beni sürekli bilgilendirmişti. Ustura Kemal in yaratıcısı olan Haldun Sevel İstanbul daki tüm imkan ve hayatını geriye bırakarak yıllardır  mavi ve yeşilin beraber raks ettiği Gökova da teknesinde yaşıyor.



  Biraz hoşbeşten sonra Haldun Ağabey, İsmail hadi sana bir yer bulalım dedi. Hep beraber bota binerek Teoman Sarıaslan ın Su Dünyası teknesine geçtik.100 dolarla Türkiye den çıkıp Kızıldeniz,Hint Okyanusu, Tayvan, Mısır ve birçok yeri yıllarca teknesiyle gezmeyi başarmış usta denizcinin teknseinde kahvelerimizi içerken Devekuşu nu nereye bağlayabiliriz sorusuna çözüm bulmaya çalıştık.
  Oradaki herkes adeta Devekuşu na yer bulmak için seferber olmuştu. Bahsettiğim yer Karacasöğüt Çin Mahallesi. Tam bir mahalleli dayanışmasıyla fikirler üretiliyor, konu komşuya soruluyordu.Haldun Ağabey Feridun a da bir soralım dedi. Feridun un teknesi yerinde yokmuş.  Su Dünyasının yakınına bağlanmış olan Vapur a uğradık hep beraber. Melike Hanıma sorduğumuzda ''benim eski yerime bağlayın,orada tonoz da var. Ben Eylül e kadar burada olacağım orası boş'' diyerek bağlanma yeri sıkıntımızın sonlanmasına vesile oldu.



   Mihael Ağabey küçük sandalıyla beni tekrar Devekuşu na götürdü. Demiri alarak bağlanacağım yere doğru hareket ettim. Yaklaşırken Teo nun (Teoman Sarıaslan) botuna binerek bağlanacağım yere doğru hareket ettiğini gördüm. Tüm mahalleli Devekuşu nu Melike Hanımın tonozuna bağladık. Son tonoz ayarlarını Teo suya dalarak yaptı.  Devekuşu artık Çin mahallesindeydi.

Devamını Oku.. »

Kargıcık- Okluk Arası

0 yorum
   Kargıcık bükünü görmeden buradan ayrılmak olmazdı. Gece kaldığım yerden burnu dönerek Kargıcık bükü içine girdim. Etrafa bakınarak kıyıyı takip ederek Orak adasının kuzeyinden doğuya Yıldız adasına doğru ilerledim. Hedefim Çökertme.
  Kargıcık Bükünden Çökertmeye kadar demirde kalınabilecek birçok küçük koy var. Gökova nın kuzey yamacında Çökertme- Akyaka arasında Ören ve Akbük dışında sığınılacak pek koy yok. Asıl dantel motifleri Gökova nın güneyinde yer alıyor.
  Koyun dibinden Akyaka dan itibaren batıya doğru Çamlı (Gelibolu) koyu, Sedir (Kleopatra) adası,Boncuk koyu, Karaca koyu, Değirmen Bükü,Kargılı, Tuzla koyu,teke koyu, Yediadalar, Çatalca, Bördübet limanı , Velibükü , gibi koylar ve bu koyların için de de neredeyse sayısız küçük koy bulunmaktadır.
   Değirmen bükü içinde Hırsız koyu, İngiliz limanı, Malderesi, Okluk ve Sazan koylarını saklayan ama 2018 yılından sonra girilmesinin yasaklanacağı güzelliklerden. Şu anda Malderesi tarafına girmek zaten yasak olmasına rağmen bu yılın sonunda kamu yararı olduğundan Cumhurbaşkanlığına tahsis edilmeye (gasp) edilmeye çalışılmakta. Bu sene ben tesadüfen girebildim ama bundan sonrası...
   Gökova nın kuzey yakasını doğuya doğru kıyı kıyı takip ederek, iskelemdeki küçük koyları  da geçtikten sonra Çökertmeye dudaklarımda, '' Çökertmeden çıktım Halilim aman koptu kıyamet'' türküsünü mırıldanarak girdim. Tam karşımda Lokantanın iskelesi ve onun bana göre solunda güzel bir kumsalı olan nadide yerlerden biriydi.
    Bugün hava yanık,batı rüzgarı beni unutmuştu. Belki daha geç saatlerde bütün hışmıyla daha da sert esecekti. Benim sert olarak tanımladığım 4 bofor (yani yaklaşık 14-16 knot ) şiddetindeki rüzgarlar. Gerçi  Çanakkale boğazı çıkışında Yeniköy Balıkçı barınağına girerken 25 knot esen rüzgara eşlik etmiştim ama Devekuşu için 12 knot a kadar olan rüzgarı iyi, 16 knotun üzerine çıktığı zaman sert olarak  nitelendiriyorum. O gün için hava tahminleri ortalama da 10-12 knot  üzerinde ise yerimden bile kımıldamıyorum.
   Çökertmeyi görüp biraz dinlenmiştim, ama orada kalmak yerine Ören veya Akbük te kalmak düşüncesiyle yoluma devam ettim. Örene yaklaşırken sanki havada tanımlayamadığım bir pus vardı. Gerçi Gökova termik santralinin bacasından gözle görünür bir duman çıkmıyordu ama...
   Ören i geçerek Akbük e doğru giderken, Akbük ün batısındaki koyda derinliklerin fazla olduğunu gördüm ve Devekuşu nun kalmasına uygun olmadığına karar verdim. Akbük te Kıran fırtınasının ne zaman olacağının belli olmadığı için de Akbük karşıya  Değirmen büküne geçmeye karar verdim.
   Öğle olmuş batı rüzgarı inceden başlamıştı ama daha henüz dalga kaldırmaya başlamamıştı. Motorun da takviyesi ile hızımı arttırdım. Köremen adaları hizasına geldiğimde dalga etkisi neredeyse kayboldu ve Zeytinli adanın batısından değirmen büküne giriş yaptım.
   Ağır ağır karşımdaki sığlık bölgeye (malderesi) doğru ilerlerken, Çin seddi gibi kıyıdan tepeye uzanan duvarın dibindeki pantondan bir zodiak bot üzerime doğdu gelmeye başladı. Yaklaşınca deniz polisi olduğunu anladım ve gaz keserek motoru boşa aldım. Biri genç iki polis (t-shir lerinde öyle yazıyordu.) ''buradan sonrası yasak geçemezsin'' dediler. Cumhurbaşkanlığı konutuymuş.'' Kendime demirleyecek sığ bir yer arıyorum buralar en az 30 mt, benim demir halatım 20 mt'' dedim. ''Genç olan, ben seni buralarda görmedim.'' dedi. '' Göremezsin çünkü ilk defa geliyorum'' diye yanıtladım. Devekuşu nun kamarasının yanındaki Tekirdağ yazısını görünce Biraz daha yumuşak şekilde'' Tekirdağdan geliyorum deme'' dedi. '' Evet Tekirdağ dan geliyorum, geçen sene Burhaniye ye kadar gelmiştim. Bu sene de Burhaniye den bir ay önce çıktım yavaş yavaş buraya kadar geldim'' diye yanıtladım. Genç olmayanı söze girerek, ''Okluk a gir daha dün açtık kapalıydı. Orada demir atarsın. Olmadı ordan giden teknelerin birinin tonozuna bağlan '' diyerek bana yardımcı olmuş oldu.
   Hava biraz yumuşamıştı. ''Şimdi burası o televizyonlarda bahsedilen ağaçların kesildiği yer mi'' diye safçana sordum. Kıdemli olan polis '' hepsi yanlış, burada sadece çalılık ve makilik olan bölümler temizlendi. Tüm ağaçların Özal dan beri kaydı var. Hepsi numaralı. tek ağaç bile kesilmedi.Ben yıllardır burada görev yapıyorum'' diyerek gerçekleri(?) dile getirerek beni bilgilendirdi.
   Lafı daha uzatmamak gerektiğine kanaat getirerek, ''ben önerdiğiniz yere geçeyim. Size iyi görevler dedim'' ve okluk koyuna doğru yavaşça ilerledim. Bot ta geldiği hızla geriye pantona geri döndü. Görevli polisin kesilmedi dediği ağaçlardan oluşan ağaç mezarlığını Haldun Ağabey ile yolun kapalı olması nedeniyle orman yolundan Marmaris e giderken gördüm. Köklerinden çıkarılmış benim gördüğüm en az yüzlerce ağaç vardı. Belki çin seddinin dibindekiler kesilmemişti ama bu ağaç mezarlığı nasıl oluşmuştu.
  Okluk ta dipteki tahta iskelenin yakınına demir attım. Daha sonra iskeleye gelen tur tekneleri ile beraber geceyi Okluk koyunda geçirdim. Bekli bir daha buraya ömrümün sonuna kadar giremeyebilirim. Koydaki iki lokanta ve iskelenin bulunduğu tapulu araziyi kamu yararı olduğu için Cumhurbaşkanlığına tahsis edilmesi yolunda kamulaştırma ben daha karacasöğüt teyken başladı. Malsahiplerine tebligatlar geldi. Kasım 2018 de sadece birkaç medya organı ve sanal medya da konu tartışıldı.
   Bu arada Haldun ağabey üç mil batıdaki karaca koyundaymış. Yarın kısa bir yolum olacak sadece üç mil.



Devamını Oku.. »

Bodrum Civarları

0 yorum
  23 Temmuz sabahı 5:30 da Gümüşlük ten çıkarak güneye Hüseyin burnu na doğru ilerlemeye başladım. Buruna yaklaştığımda Gökova körfezi veya Datça civarından gelen birkaç yelkenli tekne ile karşılaştım.
  Çökertmeden çıktım Halilim türküsündeki Çökertme, Bitez yalısı ve Aspat koyunu göreceğim için mutluydum. Bu yörede bir yerin deniz kıyısına yalı diyorlar. Bitezin deniz tarafı Bitez yalısı gibi. İlk   uğrak yeri Aspat koyu olacaktı. Akyarlar koca burun ile kargı adası arasından geçerek Aspat koyuna ulaştığımda umduğumdan çok yapılaşma gördüm. Keşke bundan bir 30 yıl önce buralara gelebilseydim.
   Aspat koyundan sonra kuzey doğuya bağlar burnuna oradan da doğuya Görecek adası ile anakara arasından geçerek, Tayfun kaptan ın Gümüşlükte iken önerdiği akvaryum koyuna gitmek ve geceyi orada geçirmekti niyetim.
   İçeriye Küçük adaya doğru yöneldim. Önümde bir şerit halinde denizin üzerini kaplayan  bok artıklarını gördüğümde midem bulandı. Buraya gelen bir tekne mi pis su deposunu giderken boşaltmış yoksa daha açıktaki bir işlemin kıyıya yansıması mıydı bilmiyorum. Ama açıktan gelme ihtimali çok zayıftı. iki adanın arasına hangi rüzgar açısının yarattığı dalga ile gelecekti.
  Puruvam küçük adaya dönükken iskelemde kalan kayalıkların arasından dikkatlice geçerek Akvaryum koyu diye adlandırılan yere geldim. Gerçekten de anlatılan kadar güzel ve korunaklı bir yerdi. Keşke girişteki bok artıklarını görmeseydim. İçime sinmediği için kalmadım. Bodruma da Gümüşlük günlerimde karadan gelmiştim zaten.



  Küçük adayı arkamda bırakarak Kara adanın üzerinde fener bulunan kuzey ucuna yakın geçecek şekilde Tavşan burnuna  doğru yöneldim. Tavşan burnundan sonra haritada gördüğüm küçük bir koy vardı. Hava kuzeyli estiği için burada kalabilirim diye düşünmüştüm. Ben koya girdiğimde arkamdan bir motor yat ta girdi. Benden önce demir atarak karadan koltuk aldı. kalan alana iki demir atma denemesi yaptım ama başarılı olamadım.
  Yaklaşık dört mil ileride kargıcık bükü var. Ama saat 11: i geçti, yani dalgalarım Egenin ortasından kalkmışlar bu saatten sonra da buraya neredeyse ulaşmak üzereydiler. Motora bira fazla gaz vererek, pabuç burnu nu kerterizleyip orak adasına doğru ilerlemeye başladım.



   Saat  10.00 civarında Bodrumdan çıkan günlük tur tekneleri bana yetişerek beni geçmeye başlamışlardı. Büyük bir ihtimalle aynı yere gidiyorduk. Orak adasından içeriye girerken biraz dalga aldımsa da, Babuç burnunu döndükten sonra ilk koya girdim.
  Daha önceden kıçtan kara yaparak demirlemiş tekneler ile lıyı arasına 3 metreye demir attım. Tentemi başımın üzerine asarak güneş koruma mı da kısmen almıştım.
  Yarım saat geçmeden tur tekneleri koya gelmeye başladılar. Burada öğlen yemeği molası veriyorlardı. birden koyun içinde beş tur teknesi olmuştu. Mola süresi biten tekne çıkıyor, hemen ardından başka bir tekne koya girerek demirliyordu.
  Bu kalabalık arasında bir tur teknesi başkaca da yer kalmadığından benim iskeleme bana oldukça yakın demirledi. Daha hafif tekne olan Devekuşu demirdeki gezme mesafesi çok olduğundan bazen tur teknesine çok yaklaşarak neredeyse çarpacak gibisine yanaşıyordu. İskeleye iki usturmaça ilave ettim. Daha sonra tur teknesinin kaptanı bağlan buraya rahat duralım diyerek beni kendine bağladı.
   Tur teknesinin molası bittiğinde o gün biriken çöplerimi atmaları için verdim ve halatı çözerek ayrılmış olduk.
   Pırıl pırıl suyu olan bir koyda bu akşamı da geçirdim. Yarın belki Çökertme.

 

Devamını Oku.. »

Gümüşlük ve Turgutreis Civarları

0 yorum
  Didim Tekağaç burnuna dün demirlediğim koydan yaklaşık  2 saatte gelmiş ve geceyi burada geçirmiştim. Güllük Körfezini geçmek için  10 ve 11 temmuz sabahları hava bana göre uygun. Daha sonra bir hafta boyunca esecek olan batı ve kuzeybatılı rüzgarlarda  körfezi geçmek Devekuşu için adeta imkansız olduğunu bir önceki paylaşımımda belirtmiştim..
  Ayrıca hafta sonuna doğru gelmesini beklediğimiz ikinci torunumu da İstanbul a giderek görmek ve tekrar geri dönene kadar da Devekuşu nu emniyetli bir yerde bırakmak istiyorum. Güllük körfezini dolaşmak belki hoş ve güzel olacak ama uygun bir yer bulamazsam sıkıntı yaşayabilirim. Bunun için bazı yerleri dönüşe bırakmakta fayda olabilir diye düşünerek  Gümüşlük e gitmeye karar verdim.
  Güllük körfezi de tüm Ege de olduğu gibi öğlenden sonra esen batı rüzgarları nedeniyle çok dalga kaldıran bir bölge. Bu nedenle henüz güneş doğmadan saat 5:00 te yola koyuldum. O saatlerin standart havası doğudan esen çok hafif rüzgarla ama aslında makine gücüyle 175 dereceye rota tuttum.



   Bir saat sonra güneşin ilk ışıkları ortalığı aydınlatmaya başladığında Didim  arkamda kalmıştı. Rotamı navioniks tan kontrol ettim. 175-180 arasına dümen tutmam gerekiyordu. Pruvamda bu rota da hiçbir şey görünmüyordu. Her zaman olduğu gibi yaklaştıkça ve güneş biraz daha yükseldiğinde ufukta belirecek kara parçalarından daha rahat kerteriz alabilirdim.
  Hava birden kaldı ve dünden kalan havanın etkisindeki soluganlar Devekuşu nu sakin bir salınımla etkilemeye başladı. Bumbayı ortaya alarak lastikle kastım.  Güllük körfezinin ortalarına yaklaştım. Haritadan incelediğim kadarıyla buralarda bir yerlerde Yunan karasularına girme ihtimali vardı. Küçücük bir ada (Farmakonisi)  nedeniyle iki burun arasında düz rota takip etmek neredeyse tüm egede imkansızdı. Yunan karasularına girsem de bunun kısa bir süre ve mesafe için olacağından nezaket bayrağı çekmedim. Bir terslik olsa karşıdan gelen bir tekne görsem iki dakikada Türk karasularına geçmek mümkündü.
   İlerledikçe ve güneşte yukarı çıktıkça ufukta puslu bir görüntü oluştu. Yalıkavak burnu olmalıydı. Tekrar navioniks ten kontrol ettim ,tahminin doğruydu.  Batıdan başlayan hafif rüzgar Devekuşu na muhtemelen  0,5 ila 1dm katkıda bulunuyor olmasına rağmen yandan gelen kaba dalgaların etkisiyle yapacağı salınımdan kurtarıyor ve daha konforlu bir seyir imkanı sunuyordu. Kendime kerteriz olarak ufukta çıplak kaya parçası gibi görünen, yaklaştığımda Yalıkavak ın beton siteleri olduğunu anladığım tepeyi seçtim.



   Yaklaşık üç saatlik yol yaptıktan sonra yalıkavak beton siteleri ve onun ardında İnceburun belirginleşti. Ardından Büyük kiremit adası belli belirsiz seçilmeye başladı. Haritaya göre iskelemde Küçük kiremit adasını görmem lazım ama denizde şekilleri  anlamayı beceremediğimden adayı dibine gelmeden göz le algılayamadım. Navioniks i internet paketimden ve şarj dan çok yediğinden  sürekli açık tutmuyorum. Arada açarak kesinleştiremediğim yerleri kontrol ediyorum. İstanbul da çaresini buldum. Tablete yükleyerek çevrimdışı harita yükledim ve artık internetsiz kullanabileceğim.
   Büyük kiremit adasının arkasında görülen Çavuş adasını gördüğümde iskeleye dönüp Gümüşlük koyu na girmem gerekiyor. Bu arada internet gurubundan tanıdığım arada telefonla görüştüğümüz Tayfun Kabaran ı aradım. İskelemdeki üzerinde bayrağın dalgalandığı burundan mı dönüyoruz diye sorarak teyit aldım. Bayrakla Tavşanadası arasından gireceksin dedi ve beni tavsan adasının  arkasındaki döküntüler hakkında uyardı.  Tatlı tatlı eserek bana hız kazandıran rüzgarı da arkama alarak koya girdim. Koyun içinde rüzgara kafa vererek ana yelkeni indirdim. Mizanaya döndüğümde Tavşan adasına doğru kaydığımı fark ederek motora yol verdim. Mizanayı indirmek çok kolay çünkü indirmiyor direğe sarıyorum.




   Lokantaların önündeki bir balıkçı teknesine aborda oldum. Karaya çıkıp kahvaltımı yaptım ve Tayfun  kaptanın önerdiği koyun dibindeki ağaç iskeleye yöneldim.
   Koy kıyıdan sonra birden derinleşen bir kuyu gibiymiş. Derinlik 20 metre ve dibi balçık mış. Genelde tekneler baştan demir atarak kıçtan kara kayalara bağlanıyor yada ortaya demir atıyorlar. Ben uzun kalacağımdan fiziki durumumunda etkisiyle karaya çıkabileceğim bir rıhtım veya iskeleye bağlanmak zorundayım.  Koyun sonundaki  tahta iskelede iki boş yer vardı.
  Kıçtan büyük demiri atarak baştan bağlanmayı planladım. Arada geçen zamanda rüzgar şiddetini arttırmış standart meltem başlamıştı. İskelede yeni bağlandığını tahmin ettiğim teknesini neta eden daha sonra adının Gökhan olduğunu öğrendiğim birine rastladım. Bana yardım etmesini rica ettim. Yanına bağlanabileceğimi söyledi. Demir atmak için dikkatli olmamı, ortada tonozların zinciri olduğunu demirin ona takılmaması için biraz kıyıya yakın demir atmamı söyledi. Bu arada rüzgarın etkisiyle aşağıya kaydım. Tekrar yol vererek  ilerledim. Kendimce uygun bir yere demiri bıraktım ve iki küçük tekne arasına girebildim. Gökhan ın teknesine aborda olamamıştım. Gökhan baş ipini alarak tahta iskeleye bağladı. İnce ayarları yapmak bundan sonra kolaydı.
  Rüzgar batı kuzeybatı esiyordu. Attığım demir tutmuş gibi görünmesine rağmen n olur ne olmaz diye Gökhan ın teknesinden koltuk aldım. Kıçtan attığım demiri kontrol ettim tutmuştu. Baş halatlarının boylarını ayarlayarak tekneyi neta ettim.



    11 Temmuz günü öğlen saatlerinde Gümüşlükten ayrılarak İstanbula gitmek için Tayfun un aracıyla bodrum otogarına geldim. Gece sabaha karşı İstanbul a vardım.  Gerekli ziyaretleri tamamladıktan sonra 17 Temmuz  Salı günü Gümüşlüğe geri döndüğümde iskeleye bağlı baş halatının biraz kasılmış olduğunu ve ben yok iken yapılan bu iş nedeniyle mi yoksa benim bağlamamda bir eksiklik olduğundan  mı Devekuşu nun burnu tahta iskeleye sürterek boyasının kazındığını tespit ettim.
   Bu hafta Gümüşlükten ayrılarak Gökova körfezine geçmek istiyordum. Önümde benim çıkabileceğin uygunlukta hava sadece bir gün vardı. 18 temmuz günü. Ardından tekrar sert esmeye başlayacak. Eğer Bodrum civarında uygun bir yer bulamazsam birkaç gün demirde kalmam gerekeceğinden yola çıkışımı  erteledim.
   Teknelerinde iki yaşındaki kızlarıyla beraber yaşayan genç bir çift var. İstanbul u terk ederek  borç harç aldıkları first 32 yle buraya gelmişler. Murat içi dökük olan teknesini bir yıldır onarmaya çalışıyormuş. Karaya çıkmak için küçük bir bot kullanıyorlar. Onları ilk gördüğüm gün gitar çalıp şarlıkar söyleyerek eğleniyorlar dı.
  Devekuşu ndaki yedek küçük çapayı atmak için Murattan yardım istedim. Botla çapayı uygun bir yere bıraktı. Şimdi iki yerden tutabiyorum Devekuşu nu.  Baştaki kazınan boya hizasına bir patlak usturmaca koydum. Şimdi iskeleye vursa bile hasar büyümeyecek ve teknenin içinde olduğum için ben de hemen müdahale edebileceğim.




  Gümüşlük köyü (mahallesi) bir kilometre kadar yukarıda. Deniz kıyısındaki lokanta ve çay bahçelerinin olduğu bölüme yalı diyorlar. Deniz kıyısı Gümüşlük yalısı,  Bitez yalısı gibi. Yerleşik halkın ekonomik yapısını bilmiyorum ama gelen kişiler iki ayrı sosyoekonomik gurup ve bunu hemen anlıyabiliyorsunuz.  Koyun güney tarafındaki oteller  restoranlar daha pahalı ve oralarda kalanlar üst gelir gurubuna yakın,  koyun içinde kalanlar çadırlarında tatil yapmayı tercih eden gençler, öğrenciler veya biraz daha ekonomik tatil yapmak isteyen guruptan oluşuyor. Bunlar geceleri ateş yakarak şarkılar söyleyip eğleniyorlar.
    Koyun sonuna aynı zamanda benim bağlandığım tahta iskeleye giderken bir patika yol var. Bunun dışında bir seçenek yok. Patikaya denize girmeden geçemiyorsunuz. Denizin sıfır noktasına yapılmış olan ve şu anda pansiyon olarak kullanılan evin önüne gelince denize adım atıp , evi geçtikten sonra patıkaya ulaşabilirsiniz. Bundan sonra ineklerin altında otladığı ağaçlık bir alan var. Kafama takılan , imar barışından yararlanarak yasal hale gelme olasılığı olan bu ev , kıyı kenar kanununu ihlal etmiyor mu olacak. Neyse .



   Kıyıdaki marketlerden alışveriş yaparsanız biraz pahalı. Daha ekonomik alışveriş yapmak isterseniz bir km ilerdeki köye minibüsle giderek zincir marketlerden alışveriş yapabilirsiniz. Belediyenin işlettiği çay bahçesindeki fiyatlar normal seviyede .  Yakınındaki  çay bahçeleri  bu fiyata uymak zorunda kalmışlar ama uzaklaştıkça diğer restoranlarda fiyatlar uçuk olabiliyor.
  Burada boş boş oturmak yerine minibüs ile civarı gezmek istedim ve önce Bodruma gittim. Bodrum yat limanını belediye işletiyormuş. Üzerinde belediyenin kulubesi olan bir pantona bağlı küçük tekneler ve alışveriş için teknelerden gelen botların geçici bağlandığı bir yere rasladım. Yürüyerek içeri girdim. Bekçi kulubesinde kimse yoktu. Bilgi alabilmek için belki görevli biri gelir diye oturup bekledim. Gelen giden olmadı. Bir sigara içimi zaman geçirdikten sonra kalktım. Kos adası ve diğer Yunan adalarına sefer yapan teknelerin acentelerinin bulunduğu noktaya doğru ilerlerken motorsikletle gelen bir belediye görevlisine rastladım. Nereden bilgi alabileceğimi sordum. Beni acentelerin yanındaki ön büroya yönlendirdi.   



   Belediye nin ön büro çalışanlarından Fatih Bey e teknemi ve kendimi tanıttım. Burada bir gece kalabilme şansımın olup olmadığını ve fiyatın ne olacağını sordum. Fiyat 79. Tl çünkü 20 m2 üzerinden hesaplıyorlar. İşlemi böyle yapmasalar Devekuşu nun gerçek metrekaresine göre ödemem gereken rakam 28 tl olacakmış. Fatih bey fiyatlarının çok ucuz olduğunu söyledi. Küçük tekneler için sırada 400 tekne varmış ancak ayırdıkları kontenjan sadece 80 tekne imiş. Bu tür uygulamaları marinalarda görüyor ve onlar ticari işletme amaçları kar maksimizasyonu diyoruz. Belediyeler hizmet kurumları değil mi? Belediyelerin mantığını anlayabilmiş değilim.
  Gelmişken Bodrum kalesini ziyaret edeyim dedim. Ancak retorasyondaymış ve geri dönmek zorunda kaldım. Bu işlere neden turizm sezonunda başlanır veya turizm sezonuna  kadar neden bitirilmez?



  Ertesi gün Yalıkavak ı ziyaret ettim. İyi ki Yalıkavak ı pas geçerek Gümüşlüğe gelmişim. Yalıkavakta  rüzgar daha sert ve dalga kaldırıyor. Bir tarafta marina diğer tarafta balıkçı barınağı var. Demirde kalmak için tekneler karşı  kıyıyı kullanıyorlar.



   Artık barınaklardan kooperatiflerden bahsetmek istemiyorum. Hatta Devekuşunda imkanım olsa ihtiyaç temini için alışverişler dışında bir yere bağlanmak ta içimden gelmiyor. Ancak şimdilik Devekuşunda bunu uygulamam için yeterli olanak yok.
 Artık barınaklarda duyduğum şu laflardan çok sıkıldım.
-abi oranın sahibi var.
-oraya tekne gelecek şimdi denizde
- burası paralı ama
  Bunları söyleyenler genelde oradaki ne sıfat taşıdıklarını anlayamadığım kişiler. Bugüne kadar böyle bağlandığım hiçbir yere tekne gelmedi, bir veya ikisi dışında hiçbir kooperatif görevlisi de elinde fiyat tarifesi ve makbuzla gelmedi. Gelenler kafalarından bir fiyat söylediler, yani ne koparırsak mantığı.
  Gümüşlüğe ilk bağlandığım akşamüzeri bir botla yanıma gelen adının İhsan olduğunu söyleyen kişi bağlandığım tahta iskelenin paralı olduğunu söyledi. Ben yarın kooperatife uğrayacağım dedim. Tamam dedi ve ayrıldı.
   Ertesi gün İstanbul a gittiğimden uğrayamadım. Daha sonra elimdeki kayıtlara baktım burada kooperatife teslim edilmiş bir barınak veya barınma yeri yok. Kooperatif veya birileri buraya iskele yapmış ve buradan ne tutturursak mantığıyla para topluyorlar. Bu konulardan o kadar usandım ki sormak dahi içimden gelmiyor.
  Dün İhsan gene gelerek senin demirin ortadaki tonoz zincirine takılmış dedi. Olur mu olur. Yada çekilerek taktırılmış olabilir mi? İkinci ihtimalin olmamasını diliyorum. Neyse. Onu kurtarırım sen merak etme dedi ve ne zaman çıkacaksın diye sordu. Pazartesi sabah erken dedim. Faikin gayfesine çay içmeye oturduk. İhsan bu iş kaça patlayacak dedim. İşte tüpü, tüpün havası, sana bağlanmayı da dahil edelim 300 tl dedi. Sonunda 150 tl ye indi. Ama  çapa 50 tl dediğimde kendi maliyetlerinden , yaşam zorluklarından bahsetmeye başladı. Pazar günü Devekuşu nun demirini kurtarmayı deneme kararı aldık. Bu kişi kooperatif başkanının kardeşiymiş.
   Pazar günü Devekuşu nun demirini kurtarmayı deneme kararı aldık.edek çapa için Tayfun kaptana sordum. Tayfunun tarif ettiği hurdacıya giderek çapa baktım. Sanırım 70 tl ye alınabilir. Bugün Tayfun la beraber çapa bakacağım. Takılmışsa yedek bir çapam olur. Yok denizdeki çapayı kurtarsam bile ikinci bir yedek çapa ileride takılma ihtimallerine karşı faydalı olacaktır.
   Önceki gezilerimde pek demirde kalmamama rağmen bu gezide uygun yer bulduğumda karaya çıkmadan demirde kalmayı tercih ediyorum. Bunun devamı için küçük bir bot edinmem lazım,birde hava basacak minik kompresöre.
  Bugüne kadar yakın çevreme hep yelkenli tekneler denk geldi. Hiçbirinden yüksek sesli müzük veya gürültü duymadım. Bu akşamüstü(20 temmuz 2018) çapa bakmaktan dönüp Devekuşu na gittiğimde bir yelkenli hanse bir de azimut magandayatı havuzluğumun dibinde gördüm. Buraya kadar sıkıntı yok her şey normal. İş hava kararınca değişti. Yüksek sesli müzik başladı. Magandayatın havuzluğunda bir genç hanım ve erkek ön sevişmelerine başlamış. Birinin kaptan olduğunu tahmin ettiğim üç kişi de havuzluğun köşelerine nöbetçi  asker edasıyla dikilmişler. Bu tür teknelerde çalışmak zor olsa sanırım.

  Bu arada Tayfun kaptan oğlu can ile birlikte Devekuşu nu ziyaret ederl Deniz kokan Sohbetlere renk kattılar.





  23 Temmuz pazartesi gününden sonra hava Devekuşu için uygun hale geliyor ve bu uygun durum şimdilik Perşembe gününe kadar devam edecek gibi görünüyor. Hava durumu tahminlerinde Haldun Sevel günlük hatta saatlik olarak bana yardımcı oluyor. Gümüşlükten Pazartesi sabah erkenden saat 5:00 gibi çıkmayı planlıyorum.  Sadun Boro ustanın  rotasını becerebildiğim ölçüde takip ederek  Gökova körfezini  dolaşacağım.

Devamını Oku.. »

Didim

0 yorum
   Dün Didim e niyet etmiştim ama kısmet Yenihisar a imiş. Neticede  Didim e varamamıştım. Havanın bir hafta kuzeyden fırtına şeklinde eseceği bilgisini aldıktan sonra eşten dosttan kalınacak yer ama uzun süreli bir yer soruşturmaya başladım. Daha önce kuşadasında olduğunu bildiğim bir dostumuz Akbük ten sonraki kazıklı iskelesinde olduğu haberini almıştım. Onu yer olup olmadığı konusunda  aradım ama yanıt olumsuzdu. Bir gece olsa bir şekilde idare edilebilirdi.
  Marinaları düşünmüyordum.  Ya Iasos ya da körfezde bir koyda kalmak dışında pek seçeneğim kalmamıştı.  Bazı arkadaşlarla görüşmelerim sonunda güvercinlik koyunun bu havalarda çok emniyetli olduğunu, bir iskeleye yanaşamasam bile kıyıya bir şekilde çıkarak alışveriş yapabilme imkanım olduğunu söylediler.
   Bu arada Çeşme den sonra olduğu gibi, Didim civarı ve Güllük körfezini es geçecektim. Bu yolun nasılsa dönüşü de var, dönüşte de atlayarak gittiğim yerlere uğrarım  diyerek   Güvercinlik koyuna karar kıldım.
   Rüzgar her gün saat 10:00 dan sonra başlıyordu. Tabi ki önünde sürüklediği dalgalar da... Kaldığım yerden Didim yaklaşık 5 Dm Didim Güvercinlik arası da 19 Dm yani toplamda 24 Dm. Gerçi günde 40 -50 Dm mesafeler yaptım ama hepsinde de ögle saatlerinde başlayan batı rüzgarı ve getirdiği dalganın dayağını yedim. Ortalama 4 Dm hız yapsam 6 saat sürecek, birde dünden kalan istemsiz kavançanın korkusu hala geçmemiş. En iyisi Yenihisardan Bu sabah Didim Tekağaç burnuna kendimi atayım, kalan mesafeyi de erkenden yola çıkarak dört saatte kat ederim diye düşündüm. Yani saat 5:00 te çıksam 9:00 da Gümüşlüğe varabilirdim. Hadi bilemedin 10:00 olsun.
   Sabah karşı burundaki dalgaların kayalara vurarak çıkardığı köpükler bitmişti. Ben de hemen topuklayarak Tekağaç burnuna doğru yollandım.



    Burnu döndükten sonra yan yana iki koy var. İkicisi yani Didim tarafında olanı haritada daha uzun görünüyordu. Daha sonra sahil güvenliğin botlarını bağladığı şamandralar olduğunu anladığım büyük dubaların yanından geçerek koya girdim. Uzun olmasına rağmen yarısından sonrası benim bile giremeyeceğim şekilde sığ idi. Koyun batı yakasında bir tesis vardı. Tesisin önüne yakın bir yerde 2 metreye demirledim.



   Daha sonra tesisten su, sigara vs bir şeyler satın almak için paramı torbaya bağladım şortumun cebine koydum. İki günlük çöpümü de  ikinci bir torbaya koyup bağladıktan sonra suya atladım. Ama gözlüklerimi çıkarmayı unuttuğumu birkaç kulaç attıktan sonra anladım. Yapacak bir şey yoktu. Şemsiye açılmıştı bir kere.
   Karaya çıktığımda önce çöpümü konteyner a atarak tesise doğru ilerledim. Tesis daha yeni açılıyordu ama önceden çay demlemişlerdi. Çayımı içip eksik malzemelerimi tamamladıktan sonra yüzerek Devekuşu na döndüm. Burasını pek beğenmemiştim. Ya da içimde diğer koyu da görme hevesi olduğundan batıdaki Çukurca koyuna geçtim. Gelirken yanından geçtiğim dubaya bir sahil güvenlik botu bağlamıştı.



    Koya girdiğimde iskelemde balıkçı teknelerinin bağlandığı bir yer, tam karşımda da üzerindeki antenler olan kuleden, askeri tesis olabileceğini tahmin ettiğim bir bina vardı. içeride bir fransız bayraklı katamaran demirlemişti.



   Katamarana doğru ilerleyerek gene 2- 2,5 metrelere demirimi bıraktım. Devekuşu nun altındaki su pırıl pırıldı. Dayanamadım ve tekrar ama bu sefer gözlüklerimi çıkararak atladım. Tuzlu suyu gören gözlüklerim de daha sonra ne kadar pahalı suyla yıkamış olsam da paslanarak sap ekleminden kırıldı.
 Öğlenden sonra katamaran gitti ve akşama doğru gene yabancı bayraklı bir yelkenli gelerek benden daha derin bir yere demirledi.
  Gece bir ara köpek sesleri ve bağırışlarla uyandım. Havuzluğa çıktığımda koyun doğu kıyısında jandarma veya polis araçları olduğunu sandığım araçların üstündeki yanıp sönen kırmızı mavi ışıkları gördüm. Bağırış çığırış ta bir yandan devam ediyordu. Her halde kaçak mülteci kovalıyorlar diye düşündüm. Düşünmez olaydım. Sen şimdi gel de yat uyu. Zaten mültecilerin kaybedecek bir şeyi yok. Ortada bir tekne duruyor. bu tekneye çıkıp kaçmayı denemezmisin? Vatandaş pardon kaçak göçmen merdivenden çıksa hadi gidelim dese ne yapmak lazım. Ben mi onun kafasına bir şey vuracağım yoksa o mu beni tekneden atıp devam edecek. Samos tan bu yana işler pek iyi gitmiyordu.Acaba bir kurşun falan mı döktürseydim. :)
   Sesler azaldıktan sonra uyumuşum. Sabah saat 4:30 a saat kurmuştum. Uyandım. Kahvemi içtim. motoru çalıştırıp, ana yelkeni de hemen basarak yola koyuldum. Artık hedefim Gümüşlük tü.


 


Devamını Oku.. »

Samos tan çıkıp Didim e Niyet Ettim ama

0 yorum
   Akşam teknede birkaç bardak uzo daha içtikten sonra mışıl mışıl uyumuşum. Sabah erkenden uyandım ve hala demir attığım yerde idim. Yani Poseidonia koyunda. Sanırım bu tür karasuyu ihlallerine Yunanistan makamları  göz yumuyordu. Kısa bir kahvaltıdan sonra demir alarak çıktım.  Hedefim Didim
  Erkenden hareket ettim ki dilek boğazında rüzgar borudan üflemeden geçebileyim. Çıkar çıkmaz ana yelkenimi açarak bizim kara suyumuzda olduğunu tespit ettiğim üzerinde fener olan Bayrak adasına doğru yönlendim. Yaklaşık 5 dm mesafe kat ettikten sonra boğazdan çıkmış olacaktım. Bu da takriben birbuçuk bilemedin iki saatlik bir zamana tekabül edecekti.
  Ben adaya doğru yaklaştıkça rüzgar arkamdan sertleşiyor ve Devekuşu nun hızı da artıyordu. Demek ki bu hızla bir saat içinde burnu dönebilecektim. Dipburnu nu bordaladıktan sonraiki seçeneğim vardı. biri tavşan adasıyla burun arasından geçmek diğeri ise tavşan adasını dolaşarak doğuya dönmek. Harita da sığlık olarak belirtilen ada ile burun arasına yaklaşırken derinliği bir de navıonıx ten kontrol etmek aklıma geldi. Başlangıcında derinlik 3 metre idi ama iki kara arasında bulunan kayalıklar gözle dahi görülebiliyordu.
  Tek seçenek Tavşan adasının dışından dönmek kalmıştı. Ama Dipburun tepesinin o kadar saçağına gelmiştim ki rotamı güneybatıya çevirdiğim anda birden elimden ana yelken ıskotasının kaçarak ucundaki düğümün cemkilite takılıp kaldığını Devekuşu nun sancak tarafının suya girerek tekrar çıktığını gördüm. Bence iyi ki ıskota ekimden kaydı. yoksa Teknenin doğrulması çok zor olabilirdi.
Iskotayı tekrar kavradım dümeni hafif sancağa kırarak ıskotayı kastığımda navionix in ekranında hız olarak 7.2 Dm yazıyordu.
   Bin nasihat bir musibet hikayesi oldu bu. Tüm kitaplarda yelkenle tepelerin, yükseltilerin en az üç misli mesafeden geçilmeli demelerine rağmen, saçağına girdiğin tepenin dibinden uzaklaşırken böyle bir şey olması talihsizlik falan değil düpedüz aptallıktı.
   Tavşan adasını Güneydoğuya doğru bayaaa geçtikten sonra Didim e doğru çevirdim. O aralarda Agothonisi gibi adı olan bir küçük Yunan adası var. O ada hizalarında sanırım Atburgazı sığlıklarının da etkisiyle kaba dalgalar artmaya başladı. tabi ki saat gene 10:00 geçmiş batı da esmeye başlamıştı.
    Balık çiftliklerinin hizasına gelmiştim. Puslu da olsa didim Tekağaç burnu uzaktan siluet halinde belirmişti ama dalgadan dolayı bir türlü kendimi sancağa atamıyordum.
   Tam karşımda Yenihisar Çukurca koyu onun biraz güneyinde sedef koyu vardı. Her iki koy da batıya açıktı. Akşama doğru rüzgar genelde şiddetini azaltıyor ama bu koylara giren soluganlar ne olacaktı.



   Yenihisar Çukurca koyuna iskelemdeki kayalıklara dikkat ederek girdim. Kayalıkların arkasında eski bir balıkçı teknesi baştan kara yapmış kıç demiriyle onun berisinde de iki küçük sandal vardı. açıktan gelen dalga kayaların ( döküntülerin) arkasına geçemiyor ve orada sönümleniyordu. Derinlik girişte 1,5 mt idi. İlerledikçe 1,2- 1,0- ve nihayet 90 santimetreye düştü. Sedef koyuna geçmeye gerek duymadım. ve 1- 1,5 metre derinliğe demir attım. Demirin halatla birleşen yerindeki mapaya yedekte duran küçük demiri de ilave ettim.
   Devekuşu demirde gezindikçe bazen derinlik 1,4 mt bazen de 80 cm ye düşüyordu. Rüzgar batı estiği sürece arkam kum bir plaj olduğundan en fazla kuma otururdum. Devekuşu 60-70 santimetre suya girebilecek şekilde plan almıştık. şimdi deneme zamanıydı.
   Gece 23 e kadar rüzgar dinmedi. Koyun, bana söre iskelemde kalan taraftaki burunda dalgaların patlamaları devam ediyordu. Orada çok güzel bir gün batımı seyrettim ama gece rahat uyudum desem yalan olur.



   Haldun ağabey (Haldun Sevel) ile sürekli irtibat halindeydik. Bana her gün değişik sitelerden takip ederek yorumladığı  hava durumu iletiyordu.  11 Temmuzdan sonra en az bir hafta sürmesi beklenen fırtınamsı rüzgarların başlayacağını bildirdi. Önümde kendime sağlam bir yer bulmak için sadece bir en fazla birbuçuk günüm vardı. Kısacası 11 Temmuz Çarşamba günü saat 10:00 a kadar uzun süre kalabileceğim güvenli bir yer bulmam gerekiyordu.

Devamını Oku.. »

Sığacık tan Samos a

0 yorum
   Sığacıkta kaldığım bir hafta boyunca Cem Gür ü ziyaret ederek Ionia yı görmek ve Ekrem İnözü üstadın Anok la yaptığı Horn burnu nu geçişi de kapsayan seyahatinin sunumunu izleme şansım oldu.
   Buradan sonraki hedefim Kuşadası na doğru gitmekti. Eşe dosta nerede barınacak yer bulurum ve bu güzergahta nelere dikkat etmem gerekir diye soruyordum. Gümüldür ü bir basamak olarak kullanıp Kuşadası na geçmek planı kafama yatmıştı. Aldığım bilgiler Kuşadası nda yer bulamayacağım ancak mendirek dışında bir yerde demirde kalabileceğim, Gümüldür de ise zorlanarak ta olsa bir gecelik kalabilme imkanı bulabileceğim yönündeydi.
   Ayrıca Kuşadası körfezini ortadan geçmemem, derinlik farkları ve öğlen başlayan batı nedeniyle o bölgenin çok dalga kaldırdığı, bu nedenle zorlanabileceğim konusunda uyarılar aldım. Önerilen  Doğanbey burnundan sonra kuzey kıyıya yapışarak Gümüldür oradan Kuşadası na geçmekti.
   7 temmuz 2018 Cumartesi sabahı güneş doğmadan Teos tan ayrıldım ve kıyı kıyı Doğanbey burnuna doğru yol almaya başladım. Bu sefer ana yelkeni camadan da açmıştım.
    Doğanbey adasının dışından geçerek doğuya doğru yol alıyordum. Saat daha 10:00 olmamıştı. Yaklaşık 15 Dm yol gelmiş ve Kuşadasına  en fazla bir o kadar daha yolum kalmıştı.Yani yaklaşık 18 Dm. Kuzeye kıyıya yapışırsam yol 6-7 dm daha uzun olacaktı.
    Rüzgar azdı ve öğlene kadar gidebilecek üç saatim daha vardı. Motora biraz gaz vererek, yelkeni camadandan boşlayarak hafif esen rüzgarı da iskele kıç omuzluktan almaya ve 4,5 Dm süratle doğuya Kuşadasına doğru keyifle ilerlemeye devam ettim.
   Kuşadası nda yer bulamazsam Güzel çamlı veya Davutlara giderim diye aklımdan geçiriyor, bir yandan da öğle saatlerinde Güneye inerken yandan alacağım dalgaların getireceği rahatsızlığı düşünüyordum.



   Arkadan gelen dalgalar ve rüzgar an be an şiddetini arttırıyor Devekuşu2 nin hızı 5- 5.5 Dm ne kadar yükseliyordu. Biraz sancak yaptım kıçtan aldığım rüzgarı iskele kıç omuzluğa alarak geniş apazda daha konforlu bir gidiş sağladım. Ancak rotam da artık Kuşadası değil Güzelçamlıydı.
   Sancağımda Samos un Kuşadasına doğru uzanan burnunu net olarak görüyordum. Saat 11:00 i geçince geleneksel olarak batı ve kaldırdığı dalga arttı. Rotam artık gitmek istediğim değil rüzgarın beni götürdüğü istikametti. Bir yandan da Güzelçamlı olmazsa Samosa girmeyi kafama koymuştum.
   Netice de hava Devekuşu na göre sertti. Kuytu bir yere demir atar bekler akşama doğru hava sakinleşince karşıya Güzelçamlıya geçerim diye kendimce Samos a uğramak için bahaneler üretiyordum.
   Artık istesem de Kuşadasına dönemezdim. Çünkü yandan alacağım dalgalar beni belki de hesaplayamadığım kadar çok hırpalayacaktı. Bu sene ilk defa kullandığım teknedeki en büyük teknoloji olan navionix ten kontrol ettiğimde Yunanistan karasularına girmek üzereydim. Hemen Mizana direğine bir Yunanistan bayrağı toka ettim ve komşu kıyılarına yaklaşarak yoluma devam ettim.
  Prason burnunu (umarım isim doğrudur. bendeki harita da öyle yazıyor) yalarcasına döndükten sonra ne hava kaldı ne de dalga.Önümdeki koyda sakin sakin ilerlemeye ve demir atacak bir yer aramaya başladım. Kullandığım harita da fenerden sonraki burnu döndüğümde Poseidenio adlı küçük bir  koy görünüyordu. Feneri bordolayarak koya doğru ilerledim.  Girişteki kayalıkları geçtikten sonra yelkenimi indirerek  koyun içine ilerledim.
   Sancak tarafıma birkaç yelkenli ve küçük tekneler, iskelemde yabancı bayraklı birkaç yelkenli demirlemişti. Kıyıya lokanta olduğunu tahmin ettiğim yapıya doğru ilerleyerek 4 metreye demir attım. Tamamen kaçak olarak yabancı bir ülkenin sularındaydım. Biri gelip kovalarsa hemen karşıya 1,5 Dm mesafedeki Güzelçamlı ya geçerim diye düşünüyor,karaya adım atmadığım için daha kötü bir uygulama yapacaklarını düşünmüyordum.
   Karaya çıkmanın yasak olduğunu biliyordum ama denize girmek yasak olmamalı diyerek koyun sularına kendimi attım. Bu arada koydan çıkan balıkçı olduğunu sandığım bir küçük teknedeki denizci yaklaşarak güzelçamlı gibi birşeyler söyledikten sonra kendisine İstanbul dediğimde hayretler içinde kaldı,gülümseyerek el salladı ve devam etti.



    Adada koylar arasında gezi turları yaptığını sandığım tekneler gelip lokantanın önündeki iskeleye aborda oluyorlar ve yemeklerini yedikten veya molaları bittikten sonra geri gidiyorlardı. Bu arada Türk bayraklı bir motor yat gelerek biraz açığıma demirledi. Botla karaya çıktılar. Kıyıdan Ankaranın bağları ezgileri gelmeye başladıktan yaklaşık birkaç saat sonra dönerlerken orada market benzeri birşey olup olmadığını sordum. Hemen kıyıda var dediler.
   Karaya çıkmanın yasak olduğunu biliyor ve cesaret edemiyorum. Yanımda sadece vizesi bitmiş pasaportum var bunun dışında hiç bir şey. Akşamüzeri güneş adanın arkasına doğru eğilip iskeledeki bağlı tekneler gittikten sonra demir alarak lokantanın önündeki iskeleye yanaşmak üzere hareket ettim.
   Lokantanın görevlisi oraya yanaşmamamı iskelenin diğer tarafına gelmemi işaret etti. O tarafa yöneldim. Kıçtan demir atarak karaya uzaktan zıplamak gereken bir yerdi. Bacağımın durumunu göstererek benim için buradan inmenin zor olacağını tarzanca işaretle anlatınca, yüzünden anladığım kadarıyla üzüldüğünü anladım. Tekrar iskelenin diğer tarafına geçmemi işaret etti. Ben kıç demirini atmıştım. Baş halatımı aldılar. Devekuşu nun baş tarafına bir iskemle getirerek inmeme yardımcı oldular.



   Eurom olmadığını, Türk parası veya kredi kartı vereceğimi söyledim. No problem diyerek buyur ettiler. Biraz ilerdeki marketten 2 litre uzo alarak geldim ve Devekuşu nun bağlı olduğu yerdeki bir masaya oturdum. Bir duble uzo ve birkaç meze siparişi verdim.
   Daha yeni yemeğe başlamıştım ki zaten uyduruktan attığım kıç demiri tam tutmamış Devekuşu da lokantaya girecekmişcesine rıhtıma yaklaşmış neredeyse burnunu lokantadan içeri sokacaktı. Garsona  Devekuşu nu göstererek teknenin uygun olmadığını yiyeceklerimi paket yapmasını bu arada da hesabı getirmesini yarı ingilizce, çoğu el kol hareketiyle söyledim.
   ''Arkadaş no problem'' diyerek  bir garsonu çağırdı. Devekunun civadrasından tutturarak usturmaça görevlisi olarak tayin etti. Buna rağmen rahat değildim ve hızlıca içkimi bitirdikten sonra kalktım. Hesabı kredi kartıyla ödedim.
   Devekuşu na binmem için tekrar sandalye getirdiler ve iki garson beni adeta umuzlarında taşıyarak devekuşuna bindirdiler. Yasadışı bir seyahat olmuş ve üstüne aldıklarımı kredi kartıyla ödeyerek delil bırakmıştım.
   Devekuşu nu tekrar önceki demirlediğim yere demirleyerek geceyi bekledim. Bakalım bir sıkıntı olacakmıydı?

Devamını Oku.. »

Çeşme Dalyan Koyundan Sığacığa

0 yorum
   Karaburundan sonraki hedefim Çeşme olmasına rağmen Dalyan Koyu nda kalmıştım. Pazartesi hava sertleşecek ve benim demirlediğim plaj dışında bir yere varmam lazımdı. Bu Çeşme olur, Alaçatı olur,Sığacık olur veya bunların arasındaki herhangi bir koy dahi olabilirdi. Zorda kalınırsa bunların hepsi olabilir di ama Pazartesinden itibaren neredeyse bir hafta hava Devekuşu nun kapasitesine göre sert esecekti. Yani girdiğim yerden bir hafta çıkamayabilirdim.  Bu da bir haftalık erzak su, vs demekti.
   Güneş daha doğmadan motoru çalıştırıp yola koyuldum. Çeşme boğazına girmeden önceki kayalıkları navionix yardımıyla geçtikten sonra rüzgar olmamasına rağmen ana yelkeni açtım. Bu bölgedeki kayalıkların birçoğu belli olmuyor. Derin su kesen teknelerin kardinallere dikkat ederek özellikle uzun ada istikametine çıkarak geçmelerini öneririm.



  Güneye doğru ilerleyerek, nasıl olup ta bizim karasularımızda kalmış olan  Boğaz adası ile beyaz burun arasından geçerek Çeşme boğazını çıktım. İskelemde Alaçatı ve Dümbelek adasını geçerek  Sarpdere koyuna geldiğimde Özkan Gülkaynağı arayarak onun Teos ta çıktığı yere bağlanıp bağlanamayacağımı, bu konuda bana yardımcı olmasını rica ettim. Marina müdürüyle konuşmuş, onun yerine çok cüz i bir bedelle bağlanabileceğimi bildirdi.
  Teke burnuna yaklaştığımda çoktan öğlen olmuş ve batı esmeye başlayarak Ege nin açıklarından getirdiği dalgaları sancak bordoma vurmaya başlamıştı. Burnu döndükten sonra rüzgarın ve dalganın arkamdan gelmesi dalga açısından beni rahatlatıp hız kazanmama fayda sağlasa da kıçtan aldığım rüzgarla pupa seyirde dümen tutmam zorlaşmıştı.
  Rotamı biraz kuzeydoğuya çevirerek rüzgarı genişapaz almaya başladığımda dümen tutmam az da olsa rahatlamıştı. Gene inat ederek 45 dm yol yapmıştım.neye inat bilmiyorum ama bazen bana geliyorlar. Akıllı adamın denizde ne işi var? değil mi? Çeşme Sığacık ve Didim Gümüşlük arasına dönüşte özellikle fazla zaman ayırarak gezmeyi şimdiden planlıyorum.
  Sığacık körfezindeki balık çiftliklerine hayret ederek ve biraz da zorlanarak Teos un girişini buldum. Eşek adasının kuzeyinden döndükten sonra ana yelkeni zorlanarak ta olsa indirmeyi becerdim ve motorla körfezin içinde alargada duran teknelere doğru yol almaya başladım. Eğer marina da bağlanma şansım olmasaydı ben de buralarda bir yerde demir de kalmayı göze almıştım ama karaya nasıl çıkacaktım? Balıkçı barınağında maalesef yer bulma şansı yok.
   Teos Marina da Kayıtsız ın yerine bağlandığımda on saattir yolda olmanın yorgunluğu birden üzerime çöktü. Devekuşu2 çok şanslı bir yere bağlanmıştı. Hemen yanımda Rüzgar Baba (Haldun Abi) nın eski teknesi Maviş duruyordu. Hemen arkamda yıllardır facebook tan yazıştığımız Adnan Toprakseven in teknesi bağlı imiş. Ve nihayet Adnan Kaptanla tanışabilmiştim. Derenin içinde bağlı rota 6.60 ıyla Halil kaptanla  tanışma şansım oldu.



  Hep söylerim, bu gezilerde beni mutlu eden diğer birşey de değişik platformlarda yazıştığım dostlarla tanışmak olmuştur.  Adnan kaptanın teknesiyle yaptığımız kısa turlar  sayesinde Sığacığın güzel koylarını keşfetmek apayrı bir zevk oldu.


 
 
 

Devamını Oku.. »